Ryuuji'den...
2 hafta… Bakıldığında aslında o kadar uzun bir süre gibi
görünmüyor. Ama bazen bu 2 haftada bir ömür yaşayacağın mutlulukları,
heyecanları, yıkımları, üzüntüleri yaşayabiliyorsun.
Görüşmenin
zamanı gelmişti artık onunla. Birkaç gündür onunla görüşmenin heyecanını
yaşıyordu, günler öncesinden ne giyeceğini, ne yapacağını hatta ne konuşacağını
bile planlamıştı kafasında. Ama O, karşısındaki tam aksine gayet sakin, sanki
heyecanı hissetmemiş gibi soğuk bir şekilde son güne bırakmıştı her şeyi. Son gün
de apar topar nerede buluşulacağı halledilmiş, yine aynı soğuk havada takılmaya
devam etmişti, O. Bunu haber verirken mesajla değil de arayarak söylemesi değişik
bir heyecan yaratmıştı, ufak bir umut olmuştu, “acaba” diye düşünmüştü “benim
hissettiklerimi o da hissediyor mu? Yoksa fazla mı umutlanıyorum, çok mu hızlı
her şey?”
Görüşmeden
önceki son gece çok heyecanlıydı. Sabaha kadar uyuyamamıştı, artık vücudu bitap
düştüğü için mecburen sızmıştı, ertesi gün de heyecandan uyuyamamıştı. Ama o
kadar kötüydü ki uykusunu tam alamamıştı, canı sıkkındı. Bu katlanacağı
sıkıntılara değecek miydi acaba? Bu olumsuz düşünceleri kafasından sildi ve
saate baktı, hazırlanmaya başlaması
gerektiğini düşündü. Heyecanını bastırmaya çalışarak hazırlanmaya çalıştı, ama
bir şekilde eli ayağına dolanıyordu. Ama ona rağmen bir şekilde hazırlanmayı
başardı. “Cumartesi…” diye düşündü, “çok kalabalık olur bugün yollar. Biraz gecikeceğimi
söyleyeyim.” Hemen telefona sarılıp mesaj attı, vapura bindiğinde çağrısını
bekleyeceğini söyleyen bir karşılık aldı. Saatine baktı, artık çıkması
gerektiğini anladı. Hızlı adımlarla otobüse ulaştı, tahmin ettiği gibi
kalabalıktı, hem yollar hem olduğu yer. Bir an önce vapura ulaşmak karşıya
geçmek ve O’nu görmek istiyordu. Ama sanki bütün yollar onun karşısında engel
gibiydi. Sabretmeyi başardı ve sonunda iskeleye ulaştı. Vapura bindi, yerleşti
ve haber edeceği aklına geldi. Tam telefonu eline almıştı ki telefon çaldı,
arayan O’ydu. Nerede olduğunu soruldu, vapurun şu anda hareket edeceğini
söyledi. “Ben de şimdi çıkıyorum.” yanıtını aldı. 20 dakika sonra olması gereken yerdeydi, beklemeye başladı. Ulaştığını bildiren mesajı gönderdi ve 10 dakika sonra
O’na kavuşacağını gördü. 10 dakika sanki bir asır gibi gelmişti, ama sonunda
muradına da ermişti. Elinde telefonla geldiğini gördü, kendisini aradığını
biliyordu ama o telefon çalmadan yanına ulaşıp omzuna dokunmuştu bile. “Pardon,
göremedim seni, ama beni gelip bulman iyi oldu uğraştırmadın.” diye karşılık
aldı. Aslında bilmiyordu ki bu cevabın altında neler yattığını…
Halini hatırını
sordu O’na. Moralinin yerinde olduğunu, uykusunu aldığını ama sadece biraz
trafik olduğunu ve ondan biraz geciktiğini söyledi O. Sahile doğru yürümeyi
kararlaştırdılar, hava da çok sıcaktı o gün, serin bir şeyler yemek ya da içmeyi
düşündüler. Uzun bir kararsızlıktan sonra en mantıklı olanı seçip milkshake
aldılar. Onun da bu kadar kıvamlı olacağını da tahmin etmemişlerdi, pipetle
çekmelerine rağmen gelmiyordu. Neyse elbet zamanla eriyecek o zaman daha rahat
içilir diye espri yaptılar karşılıklı. Ufak tefek sessizliklerle geçen bir
yürüyüşten sonra sahile ulaşmışlardı, biraz dolaşıp oturacak yer beğendiler. En
sonunda gölge bir yere oturdular. Sohbet o kadar koyu değildi, arada sessizlikler
oluyordu ama normal diye düşündü, önemli değil… Ama bariz işaretleri
göremiyordu. Bir süre orada oturduktan sonra O, üşüdüğünü söyledi ve kalktılar.
Sahil boyunca yürümeye devam ettiler. Yürüdükçe ısındılar, “Popom soğuktan
donmuş, Allahtan güneş arkadan geliyor da ısıtıyor.” esprileri devam ederek
yürüdüler.
O sırada O, akşam arkadaşlarıyla olduğundan dolayı yorgun
olduğunu söyledi. “Artık yürüyecek pek halim kalmadı, canım film izlemek
istiyor. Bize gidip film izleyelim mi?” diye teklifte bulundu O. Bu teklif
karşısında çok bocaladı, bir süre düşündükten sonra kararını olumlu yönde verdi
ve teklifi kabul etti. Onunla yalnız kalmak için bir fırsattı ama her şeyin bu
kadar tozpembe olmadığını hala fark edememişti. Otobüs durağına kadar
yürüdüler, yolların ve trafiğin hala daha yoğun olduğunu, eve giden yolun uzun
süreceğini anladılar. Yaklaşık kırk beş dakikalık bir yolculuktan sonra nihayet
indiler. Ne kadar merkezi bir yerdeyiz, buraları da hiç bilmiyormuşum, diye
düşündü. Kısa bir yürüyüşten sonra eve vardılar, gariptir ki fazla sessiz bir
yürüyüştü. Eve vardılar ve içeri girdiğinde, vay be ne kadar güzel bir evmiş,
diye düşündü. İçeri girdi ayakkabılarını çıkardığı sırada, O çoktan içeri gidip
banyoya girmişti bile. Ne yapacağını bilemeden odaya adımını attı, salon
olduğundan emindi ama yine de bir kararsızlık vardı içinde, acaba gerçekten
doğru mu yapıyorum diye düşündü on defa belki de yüz. Ama sonra her şey için
geç olduğunu ve geri dönüşün olmadığını fark etti, hatta bu durumdan memnundu
da, neden tereddüt ettiğini anlayamadı. İlerleyip sola dönüp koltuklardan
birine oturdu. Çok meraklı birisiydi, daha fazla dayanamayıp etrafı dolaşmaya
başladı, ailesiyle ilgili onun hayatıyla ilgili fotoğrafları inceledi. Sonra
yanlış anlaşılmasın diye merakını bastırıp tekrar geriye koltuğuna döndü,
beklemeye başladı. O geldikten sonra banyoyu sordu, tam karşıda olduğunu gösterdi.
Hızlı adımlarla banyoya ulaştı, hemen kapıyı kapattı ve nefesini düzenlemeye
çalıştı. Kalbinin neden bu kadar hızlı attığını anlayamamıştı. Çeşmeyi açtı
yüzüne su çarptı, bir daha çarptı ama bir türlü kendine gelemiyordu. Kısa bir
süre aynada kendini izledi, düşündü, derinlere daldı. Hala daha bazı şeylerden
emin değil gibiydi, ama bir taraftan devam etmek istiyordu diğer taraftansa
çekip gitmek. Ama o yanlış kararı verip devam etmeyi seçti. Banyodan çıktı,
yüzüne o bilindik gülümsemesini yapıştırdı ve O’nun yanına gidip oturdu. Evinin
çok güzel olduğundan bahsetti, biraz havadan sudan konuşup geyik yaptılar.
Sonrasında O, “Hangi filmi izleyelim? Bak orada bir sürü var, içlerinden seç
birini.” dedi. Hangi filmleri izleyip izlemediğini bilmiyordu, bir film
seçiyordu gösteriyordu heyecanla ama izlediğini söyleyince geri dönüyordu ve o
anda buruk bir gülümseme oluyordu yüzünde. En sonunda ne izleyeceklerine karar
verdiler, ilginçtir ki animasyon bir film izlemekte karar kıldılar, O’nun bu
seçiminden dolayı ise biraz şaşırmıştı. O gidip içecek bir şeyler getirdi,
yanında da atıştırmalıklar. Filmi başlattılar, biraz sıkıcı gelse de yalnız
izlemediği için mutluydu, garip bir histi ve uzun zamandır bunu yaşamamıştı.
Biraz dikkati dağıldı film izlerken, ortalarında sıkıldığında gizlice etrafına
bakıyordu, çok çok gizli bir şekilde de O’na da.
Filmin
final sahnesiyle beraber heyecan artmış, gittikçe filme bağlanmaya başlamıştı.
Sonlara doğru güzel bir finalle biten filmi düşünerek, her şey güzel olacak mı
acaba diye aklından geçirdi. Filmin ardından, hemen onun hakkında konuşmaya
başladılar, ne kadar beğendiklerini oyuncuların ne kadar iyi olduklarını
tartıştılar. Ortak olarak ikisi de beğenmişti. Ardından saate baktıklarında ne
kadar zaman geçtiğini fark ettiklerinde şaşırdılar, öte yandansa gurultular
gelmeye başlamıştı. Bunu duydukları zaman kahkahaya boğuldular. Ne yemek
istediklerini düşündüler, ikisi de kararsızdı, ikisi de kararı birbirine
bırakıyordu. Önce, evde yapabileceğimiz bir şeyler var mı, diye sordu. O ise
evde malzeme yok mecburen dışarıdan söylememiz gerekiyor, dedi ve internetten
pizza söylediler. İkisi de bu markayı çok sevdiklerini söylediler, bir
kampanyalarının hala devam ettiklerinden ve bunun yıllardır sürdüğünden söz
ettiler. Daha önceki zamanlarda da bedava çok fazla pizza yediklerini söyledi
O. Sipariş ettiler pizzalar gelene kadar koltuklara yayılıp anın tadını
çıkardılar, geyik yaptılar, kahkahalar sessizlikler birbiriniz izledi. Pizzacı
çocuk gelip kapıyı çaldığında da yine sessizlik vardı, tam zamanında imdada
yetişti. Kalkıp pizzaları alıp parasını ödediler. Hemen bardaklar içecekler
tabaklar hazırlandı ve yemeğe hazırdı her şey. Güzel anılardan bahsedip
yemeklerini yediler, hatta fazla bile yemişlerdi ikisi de tıka basa doymuştu. Bunu
tatlı doygunluğun üstüne koltuklara serildiler ve biraz yediklerinin
yatışmasını beklediler. Sonra saatin yeterince geç olduğunu fark edip, gitmesi
gerektiğini söyledi yoksa evde bazı sorunların yaşanabileceğini izah etti. Gariptir
ki çok doğal karşıladı bunu O, ve memnuniyetle onu otobüs durağına ya da vapura
götürebileceğini söyledi. Vapur güzel olur bu saatte diye düşündü ve arabaya
atlayıp iskeleye gittiler. Yolda her zaman dinlediği müziklerden birkaçını
dinledi, müzik zevklerimiz ne kadar benziyor neredeyse aynı şeyleri dinliyoruz
diye geçirdi aklından. İskeleye az kalmışken ne kadar güzel vakit geçirdiğini
düşündü ve bunun bitmek üzere olduğunu fark edince bir burukluk sardı onu. Ama belli
etmedi hiçbir şekilde, her zamanki gülümsemesi vardı yüzünde iskeleye
vardıklarında. O gülümsemeyle ondan ayrıldı, hoşça kal dedi ve el salladı. Ardından
iskeleye yürüdü arkasına baktı ve onun yavaştan uzaklaştığını ve trafiğe karıştığını
gördü. Nedendir bilinmez gözleri dolmuştu, derin bir nefes alıp gözlerini
kapatıp kendine gelmeye çalıştı. Sonra kafasını kaldırıp vapura doğru yürüdü
Eve vardığında
saat gerçekten geç olmuştu, neyse ki bir sorun olmamıştı evde. Gayet mutlu bir
şekilde eve girdi, ama sessiz olması gerekliydi. Mutlu bir şekilde hazırlandı
ve yatağına girdi. O’nu düşünerek yatağına girdi ve uykuya daldı. Ertesi sabah
çok ilginçtir ki uzun zamandır hissetmediği bir neşeyle uyandı gayet mutluydu,
bunu da kimseye belli etmek istemiyordu, soranlara da bir şey yok diyip
geçiştiriyordu. Günün bu şekilde mutlu geçirirken bu mutluluğunu kelimelere
dökmek istedi ve bilgisayarını açıp yazmaya başladı. Yazdıkça devamı geliyor,
kendi mutluluğunu kelimelere dökmek yetmiyordu. Yaptığı şeyleri, mutlu olduğu
anları, beraber zevk aldığı durumları yazdı. Anlattıkça açıldı, durduramıyordu
kendini, ama sonra fark etti yeterince yazdığını ve sonuca bağladı. O’na
gönderip göndermeyeceğini ne gibi sonuçları olacağını düşündü, ölçtü tarttı
durumu. En sonunda saf duygularıyla yazmış olduğu bu yazıyı ona göndermeye
karar verdi. Kopyalayıp yapıştırdıktan sonra gönder tuşuna bastı. Artık her şey
için çok geçti, istese de geri dönemezdi. Ama o halinden memnundu ve sonuçları
ne olursa katlanmaya hazır olduğunu düşünüyordu. Acaba gerçekten öyle miydi?
O gün
bekledi bekledi… Ama ondan bir cevap gelmedi o gün boyunca. Canı biraz
sıkılmıştı bu duruma. O kadar güzel geçen bir günden sonra hemen attığı mesaja
güzel bir karşılık bekliyordu. Vakit öldürmek için bir şeyler yaptı, hatta
geceyi zor etti. Hemen yatağına girdi ve ertesi günün bir an önce gelmesi için
uykuya daldı. Ertesi gün okulu vardı, sabah hazırlandı mesajlarını kontrol etti
hala bir şey yoktu. Hazırlanıp okula gitti, o günün kendisine zulüm gibi geldi,
sanki dakikalar geçmek bilmiyordu bir an evvel eve gitmek için can atıyordu. Sonunda
dersi bitmişti, arkadaşlarıyla takılmadan o gün direk eve geldi ve
bilgisayarını açtı. “Oh be! Sonunda cevap gelmiş, hemen açıp okuyayım.” diye geçirdi
aklından. Mesajı açtı, okumaya başladı gözleri satırları indikçe daha fazla
açılıyordu şaşkınlıktan. Artık onlar maksimum seviyeye ulaştığında ağzı
açılmaya başladı. Okudukları karşısında şok oluyordu, inanmak istemiyordu. Onun
yazıp yazmadığından emin olmak istedi ama o yazmıştı kabul etmeliydi bu durumu.
Mesaj kısaca şu şekildeydi: “Gerçekten çok güzel bir gün geçirdim, o anlattığın
şeyleri okudukça gerçekten bir şeyler varmış gibi geldi aramızda. Ama aslında
seni o kadar etkileyeceğimi düşünmemiştim. Doğrusu seninle ne kadar güzel bir
gün geçirmiş olsam da aslında benim kalbim başkasına ait. Seni böyle üzmek
istemezdim, ama gerçekler böyle…”
Bu
cümleleri okuduktan sonra bir süre kendisine gelemedi. Bilgisayar başında donup
kalmıştı. Ne yapacağını düşündü, bu durumdan nasıl kurtulacağını. Paniklemişti adeta,
sonra ellerinde ıslaklık fark etti, gözleri dolmuş ağlamıştı ama o kadar büyük
bir şok yaşamıştı ki bunu daha sonra fark etmişti. Koşarak kendini yatağa attı
ve hıçkırarak sessiz bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Ağladı ağladı, ta ki
gözlerinde yaş kalmayana kadar. Sonra bazı şeylerin kabullenilmesi gerektiğini
anladı, rahatlamıştı elini yüzü yıkadı ve tekrar yatağına dönüp uyudu…